B.A. Felsefe (Bilkent Üniversitesi, 2011)
M.I.A. Uluslararası Güvenlik Politikası (Colombia Üniversitesi, 2015) (Fulbright Bursuyla)
Ph.D. Siyaset Bilimi (Brown Üniversitesi, 2016 – )
____________
1. Merhaba Selim! Bize biraz kendinden bahset. Bilkent’ten mezun olduğundan bu yana neler yapıyorsun?
Bilkent’ten mezun olduktan sonra NATO Anti-terörizm Merkezi’nde bir araştırma pozisyonunda Türkiye ve Orta Doğu’daki devlet-dışı şiddet hakkında çalışmaya başladım. NATO’da geçirdiğim yaklaşık iki yıldan sonra nükleer silahlanma olan bölgelerdeki silahlı çatışma riskini azaltma hakkındaki çalışmasıyla 1995 Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Pugwash Konferans’ına katıldım ve Pugwash’ın Kasım 2013’te gerçekleşen 60. İstanbul Bienal Konferansı’nı organize eden takımın yönetiminde görev aldım. Aynı yıl, Fullbright bursunu kazanarak Columbia Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimime başladım ve 2015’te Uluslararası Güvenlik Politikası programından mezun oldum. Aynı zamanda Columbia Üniversitesi’nin Uluslararası Öğrenci programına üye oldum ve barış alanındaki en iyi yüksek lisans makalesine verilen Dasturdaza Jal Pavry ödülünü kazandım. Daha sonra New York merkezli The Century Foundation’da dış politika üzerine araştırmacı olarak yer aldım. Bu yıl ise doktora programına adımımı attım.
2. Doktoranı nerede yapıyorsun ve ne üzerine çalışıyorsun?
Şu an Brown Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi bölümünde doktora öğrencisiyim. The Century Foundation’daki görevime de ek olarak devam ediyorum. Çalışmam genel olarak uluslararası güvenlikle ilgili; nükleer kaynak ve silah kullanımının yaygınlaşmasını önleme projelerinden anti-terörism’e ve sivil-asker ilişkilerine kadar birçok konuyu kapsıyor. Çalışmamı iki temel proje şekillendiriyor: biri doğal kaynaklar hakkındaki ortaklaşa çalışmanın nükleer silahların Orta Doğu’daki yaygınlaşmasını nasıl engellediği hakkında. Diğeri ise Brezilya ve Türkiye’nin İran’la olan nükleer diplomasideki rolü üzerine.
3. Neden Bilkent’te felsefe okumayı seçtin?
Bu anlatmayı çok sevdiğim bir hikaye. Politika ilgimi hep çok çekerdi ve ÖSS’ye girmeden önce dahi eğer başarabilirsem Bilkent’i seçeceğimi biliyordum.
Sınavdan oldukça yüksek bir puan aldım. İlk 100’deydim ve bu istediğim herhangi bir bölümde okuyabileceğim anlamına geliyordu. Bilkent’i ziyaret edip öğrencilerle ve öğretim görevlileriyle görüşme fırsatı buldum. Başta beni heyecanlandırıyor gibi görünen birçok bölümün o kadar da heyecan verici olmadığını fark ettim. Kendi müfredatımı düzenleme konusunda özgürlük sahibi olmak istiyordum ve bunu Hukuk Fakültesi’nde yapamayacağım açıktı. Matematikte çok yetenekli olduğum da söylenemezdi bu yüzden İktisat’ı da eledim. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinin müfredatları ise neredeyse tamamen Türkiye ve Türkiye tarihi üzerineydi ve bu ilgimi çekmedi. Tarih bölümü pek etkileyici görünüyordu ama lisans programına sahip değildi.
Şanslı bir şekilde, Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Talat Halman’la Bilkent ziyaretimden birkaç ay önce lisemde yaptığı bir konuşma suretiyle tanışmıştım. Eğer kampüse gelirsem kesinlikle ofisine uğramamı istemişti. Ofisine uğrayıp kararsızlığımdan bahsettiğimde Halman bana felsefeyi düşünüp düşünmediğimi sordu. Daha önce Bilkent Felsefe Bölümü’nün biliş ve sinirbilim üzerine yoğunlaştığını duyduğum için benim için pek de doğru bir yer olmadığını düşünmüştüm. Fakat bölüme uğradığımda gördüm ki bu gerçekten daha uzak olamazdı. İlk tanıştığım kişi Simon Wigley’di. Bir siyaset felsefecisi olmasının dışında, Wigley benim ilgi alanımdaki sorular hakkında çalışmak isteyen bir akademisyendi ki zaten daha sonra tez danışmanım ve akıl hocam oldu. Daha sonra siyaset ve hukuk felsefesi çalışan Lars Vinx’le tanıştım. Her şeyden önce, Felsefe Bölümü kampüs içindeki en samimi ve sıcak ortamdı. Ve bu Bilkent’te geçirdiğim süre içinde hep aynı kaldı.
4. Bilkent’te felsefe okumak nasıl bir deneyimdi?
Öncelikle, küçük bir bölüm olmasına rağmen, felsefe bölümü entelektüel olarak kampüsteki en çeşitli ve en çok sesli bölüm. İnsani ve sosyal bilimler fakültesindeki neredeyse her bölümden ders aldım ve her zaman entelektüel olarak en provokatif diyaloglara felsefe derslerinde girdim. Kendi dönemimde yaklaşık bir düzine kadar öğrenciydik ve her birimizin ilgi alanı farklıydı. Sınıf arkadaşlarımdan birisi boş zamanlarında edebiyat eleştirileri yazarken, bir diğeri sembolik mantık çalışan bir matematikçiydi. İlgileri Sufi metafiziğinden yapay zekaya, anayasa hukukundan İskoç aydınlanmasına kadar değişen insanlarla aynı sınıfta eğitim aldım. Bu, özellikle üniversite hayatını dört yıllık bir okul sürecinden çok hayat boyu devam edecek bir eğitim sürecinin bir parçası olarak görüyorsanız, ufuk açan bir deneyim.
Dahası, diğer birçok bölümden farklı olmak üzere, felsefe bölümü size özgürlük sağlayan bir çevre olmasıyla da önce çıkıyor. Önemsiz görünüyor olabilir fakat size engel olmak yerine her zaman yanınızda olan bir bölümde olmak gerçekten çok kıymetli. Ben Bilkent Model UN takımının kaptanı, öğrenci konseyinin genel sekreteri, GazeteBilkent’in kurucu editörüydüm ve üniversite senatosunda yer alıyordum. Ve bunlara ek olarak, yüksek onur derecesiyle mezun oldum, eğer yanlış hatırlamıyorsam bölümü ikinci olarak bitirdim. Bir kez olsun öğretim görevlileri bunca şeyi bir arada yapmanın altından kalkabileceğimi sorgulamadı. Hiçbir zaman bir ders almayı isteyip alamadığım olmadı. “Eğer herhangi bir konu hakkında yardıma ihtiyacın varsa, belirtmen yeterli.” Bilkent Felsefe’de takınılan tavır, çoğu zaman bu cümleden ibaretti. Beni güçlendiren, cesaretlendiren ve her zaman arkamda duran bir bölümde okudum. Eğer durum farklı olsaydı, arkamı kolladıklarını biliyor olmasaydım ve her dönüşümde benim için orada duruyor olmasalardı yaptığım şeylerin büyük bir kısmını yapmış ve büyük olasılıkla kariyerimde bu kadar ilerlemiş olamazdım.
5. Felsefe Lisans eğitimin akademik kariyer ve iş hayatına nasıl etki etti?
Büyük bir etkisi oldu. Felsefe eğitimi sizi girdi ve çıktılar üzerine eğitmektense analitik bir süreç içinde yetiştiriyor. Bu konuyu açıklamak için kullanmayı sevdiğim bir benzetme var. Diğer birçok bölüm birer yazılım gibi; kimisi müzik çalıyor, diğeri internette geziniyor, not almanı sağlıyor. Bunlar iyi oldukları tek şeyde gerçekten de iyiler. Ama felsefe bir programlama dili gibi. Yolu bildiğiniz sürece, istediğiniz herhangi bir yazılımı kendi kendinize yazabilirsiniz.
Önceden belirttiğim gibi, birçok işle uğraşıyorum ve her işim farklı görevler gerektiriyor. Okulda makaleler yazıyor ve dersler veriyorum. İşimde, siyasi plan raporları yazıyor, politikacılara brifingler veriyor, ya da gazetecilere yorumlarda bulunuyorum. Kimi zamanlarda, yeni yatırımlar hakkında şirketlere ya da uluslararası davalarda çalışan hukukçulara danışmanlık yapmam isteniyor. Bunların hepsi farklı becerilerde ustalık gerektiriyor. Örneğime dönecek olursak; bunların herbiri farklı bir yazılım gerektiriyor. Eğer lisans dönemimde başka bir bölümde okumuş olsaydım, bir konudan diğerine bu kadar kolayca geçiş yapamıyor olurdum; bu geçişleri yapmamı sağlayan becerilerim eksik olurdu. Felsefe derecesi size analitik bir yaklaşım için gerekli aletlerden oluşan bir takım çantası sağlıyor ve içindekileri nasıl kullanmanız gerektiğini öğretiyor. Nasıl ki usta bir marangoz herhangi bir ağaç parçasından istediği şeyi çıkarabiliyorsa, felsefe eğitimi, bana herhangi bir soruyla nasıl başa çıkabileceğim ve herhangi bir problemin altından nasıl kalkabileceğim konusunda beceriler sağladı.